12 Ocak 2008 Cumartesi

12 Ocak

Yatağımda ve kendi istediğimde uyandığım bir saatte uyanmayı seviyorum. Öyle oldu bu sabah. Biraz Araf okudum. Elif Şafak galiba en az kendi kadar güzel bir roman yazmış. Okumamı önerenlere ve kitabı alıp yastığımın altına kadar taşıyanlara müteşekkerim.


Dün akşamın ve bugün yapılması gerekenlerin üzerinden geçtim biraz. Ardından birşeyler atıştırıp sabah sigaramı içmeye karar verdim. Bir yerde okumuştum, adam kadınına karşı sevgisini sabah sigarasına olan sevgisine benzetmişti. Şortla dışarı çıktım, sigara için yeterli bozuklukları bulduktan hemen sonra. Dükkana gidince aklıma geldi, bu güzel güne bir de gazete yakışırdı. Gazeteyi yazdırdım. Unutmadan, ne mevsim ne de beni görenler yadırgadı şortla dışarı çıkmamı. Yaşasın küresel ısınma.


Bu arada, malum özel günler sezonu açıldı. Bayram, yılbaşı derken. Şimdi de düğün ve doğumgünleri. Dün akşam önce Pelin'in ardından Elif'in doğumgünü buluşmalarına iştirak ettim. Pelin'e ek olarak bir geyik çıktı heybemden, Elif'e ise sadece temenni ve sevgiler. Değeri somutlaştırmak ne zor.


Bilgisayarın karşısına geçtim biraz iş güç niyetiyle. Festivale gelmek isteyen Azeri gençlerin formlarını okudum. Birinin adı İlham'dı. Özenerek dolurmuş formu, öyle ki düşündürttü beni İlham üstüne. Acaba herşeyi mi böyle ciddi yapar bu İlham, ciddiye alma konusunda ne kadar iyi acaba? Umarım gelirler ve ben sorarım, "İlham, nasılsın?" diye.


Biraz da İlham etkisiyle müzik açtım. Önce eski The Smiths sonra yeni Keane, ama illaki İngiliz. Gidip olay yerinde olmayı bir kez daha çok istedim sonbaharda. Islak ama asla çamur olmayan Londra sokaklarında yürümek ne güzel yakışır bana.


Güne Mogwai ve kuru-pilav gecesinden artan şarap ile devam etmeye karar verdim. Kendilerinin de dediği gibi; iki doğru bir yanlış eder.

Ya da bir başka deyişle:

O.

Hiç yorum yok: