24 Nisan 2015 Cuma

Üstümden bir tur acemiliğimi attım, gerçeklere döndüm. Önce tüm gerçeklerle bağımı kopardım, kendime göre, ana göre, karşıma çıkan herhangi birşeyin bana çağrıştırdığı ya da benim çağırdığım hislerle yeni gerçeklikler yaşadım.

Aklımı kaybettim, buldum sonra.
Etrafımdaki her insanı endişelendirdim, korkuttum, sıkıntı verdim, üzdüm, ağlattım.

Döndüm, şimdi, normal hayata.
Normal olarak, yine-yeniden ne yapmalı diye dolaşıyorum. Kariyer sitelerinin dili bende hiç çalışma isteği uyandırmıyor.

Kitapçıda çalışasım var ya da bir restoran, bar, otel resepsiyonu. Sıradan bir iş, sonra peki, mesai sonrası ne yapar insan can sıkıntısını gidermek için.  Düzenli aktiviteler, hobiler, hiç yapmadıklarım, istemediklerim.

Ne alıp başımı gidebilecek kadar "hippi" olabildim, ne kalıp disiplin içinde bir kariyer sahibi. Ortalığın ortasında, bir gidip üç döndüm.
Olmadı.

23 Şubat 2013 Cumartesi

21 Şubat 2013 Perşembe

Gezi Notları

EVS'imin son ayında biraz gezeyim dedim. Hem hostellere para vermeyeyim hem de gittiğim yerlerde tek başıma takılmayayım diye tanıdıkların olduğu şehirlerden bir ufak tur ayarladım. 1 Şubat cuma sabahı Newcastle'dan yola çıktım Nottingham'a doğru. Otobüs yolculuklarına karşı oldum olası bir sempatim olmuştur hep. İnce ince güneye doğru yol aldık. Leeds'te yaklaşık 45 dakika mola verdi. 2008'de üç hafta kaldığım bu şehirde ufak bir nostaljik tur yapma şansım oldu. Otogarın yanındaki pazarda gezindim, zamanında baklava aldığım yunan marketini ararken halis Türk marketi buldum. Neyse bir çay içip tekrar otobüse bindim. Nottingham'a ilk defa gidiyordum. Daha önce onarrival ve midterm eğitimlerinde tanıştığım iki gönüllünün evinde kalacaktım iki gece. Öğleden sonra iki buçuk gibi vardım şehre. Arkadaşımın işte olduğunu bildiğimden kendi başıma bir ufak keşfe çıktım önce. Biraz zaman geçmiştiki yağmur başladı. Bir puba sığındım. Dört gibi Shaden geldi, başka bir yerde birer kahve eşliğinde epey lafladık. Ardından birlikte evlerine gittik. O günün akşamı evde geçti, birlikte akşam yemeği, çay kahve sohbet, diğer ev arkadaşlarıyla da tanışmış oldum. Cumartesi kalkınca, ki biraz da geç uyanmışım, küçük bir kahvaltının ardından şehir merkezine gittim tekrar. Nottingham kalesini gezdim, bolca Robin Hood hikayeleri ve şehir tarihiyle ilgili diğer bölümlerin olduğu müzesinde gezindim. Ardından hiç de fena bulmadığım Contemprary Nottingham'a geçtim, tüm işler ücretsizdi, çok aman yarabbim şeyler görmesem de keyif aldım.
Öğleden sonra gönüllülerin çalıştığı New Art Exchange isimli merkeze geçtim. Yine Shaden beni karşıladı ve bir süre merkezi gezdirdi. Ardından kendi düzenlediği atölyeye davet etti. Kendi seçtiğimiz şekillerle birer atkı yaptık atölyede. Sonrasında akşamki gönüllülerin veda partisi için alışveriş yaptık.

17 Ocak 2013 Perşembe

İfade

Az önce bir facebook paylaşımından mehmet erdemin herkes aynı hayatta isimli şarkısını tanıdım, dinledim. ... Ne kadar çok bilirsen o kadar bela başa. ... diye sözleri olan bi şarkısı, müziği de akıp gidiyor. Neyse bu şarkı vesile oldu geldim buraya, yazmaya.

Onluk sistemin verdiği bir güzellikle girdiğim otuzumdan sonra iki gün içinde otuzbir oluyorum. Hatta annemlerin hesabına göre otuzbir bitiyor otuzikiden gün alıyorum falan. Yirmilerimin ilk yarısı bi şaşkın geçmişti, ikinci yarısı daha bi dolu dolu, aksiyonlu, işli güçlü, aşklı meşkli, hatta bi ara paralı pullu, sonlarına doğru ise düşünceli ve nihayet anlamsızlık ve karamsarlıklarla sona erdi. Tam bu esnada kendimi el memleketlerinde hiç bana ait olmayan bir gerçekliğin içinde buldum. Belki de çok uzun zamanlardan sonra ilk defa yalnız oldum gerçekten. Tek başıma yolumu bulmaya çalıştım. Sıfırdan ilişkiler kurmak, arkadaş edinmek, kendini kabul ettirmek, hatun tavlamaya çalışmak yanında bi kankan olmadan, memleketten kötü haberleri takip etmek kimseyle paylaşamadan. Oturup iki laflayamamak adam gibi, derdini anlatamamak her zaman alıştığın gibi. Arkadaşlarını özlemek.

 Dertsiz tasasız ama tatsız tuzsuz yaşamak fikri hiç bana göre değilmiş galiba. Neyse şu ne kadar çok bilirsen o kadar başa bela konusuna döneyim. Yakın zamanlara kadar iyi öğrenebildiğimi düşünürdüm, ve öyleydi de bana sorarsanız. Mevzu şu ki artık bildiğime inanıyorum. Baya baya insan ilişkileri, dünya tarihi, memleket meseleleri, politika, biraz felsefe yandan sosyoloji, az çok işletme, yönetim vs. Şimdi tüm bu bildiklerim üstünden ne yapayım diye düşünüyorum. Çok da fena olmayan şartlarda yaşayabilmek için hayatımı kazanabilirim gibime geliyor. Öte yandan rahatsızım bu dünya düzeninden. Güçlülerin zayıfları ezmesi üstüne kurulu bi düzende konforlu bi yer edineceğimi bilsem de kafam rahat değil. Diğer taraftan da beni hoşnut edebilecek bir düzen nasıl olmalıdır sorusuna net bi cevabım yok, onun da ötesinde bu düzeni değiştirebilecek bir gücün olduğunu düşünmüyorum.

Neyse, yine aynı şarkıdan bir dizeyle son veriyorum.

 Zaman herşeyi çözer şu beklemek olmasa.

http://www.youtube.com/watch?v=Qkt8AB-WY7U

8 Ekim 2012 Pazartesi

İki yazayım

Şifayı kaptım öncelikle. Perşembe akşamı halısahadan sonra üşütmüşüm, cuma biraz zorladı sonra cumartesi geçer gibi oldu. Ama dikkat etmedim cumartesi akşamı ev-bahçe partisi, soğuk biralar derken dün bugün salya sümük yatıyorum. Neyse azıcık geriden alayım. Eylülde dokuz günlüğüne memleketteydim. Çok iyi geldi. Her günü ayrı güzel geçti. Sanıyorum fazla özlemden olsa gerek, tanık olduğum çirkinlikler bile fazla dikkatimi çekmedi, refleks olarak hep bi güzel taraflarını gördüm. Döndükten sonra burada daha iyi vakit geçirdiğimi farkediyorum. Bi de bu ara bi ton yeni insanla tanıştım, gecenin bi vakti tanıştığım leş tiplerle sabahladım filan. Neyse mümkün mertebe tadını çıkartmaya çalışıyorum evsimin diyelim. Bir yandan da ufaktan evs sonrası napcağımı düşünmeye başladım. Bakalım neler olacak. Düşünecek, konuşacak çok şey olsa da bunları dile getirmenin fazla bir anlamı yokmuş gibi geliyor. Öyle kısa, özet ve üstünkörü.

13 Temmuz 2012 Cuma

otuz

yaşamaktan korkmak ve iyi bir yaşama karşı umutsuzluk arası nasıl bir yer ise öyle bir yerdeyim. camus'un peşinde olduğu soruyla beraberim son birkaç yıldır. insan yaşamı neden yaşanılır bulur? ve cevaben insanın derinlerinde bir yerlerde herşeyin daha iyi olacağına dair çok da tanımlayamadığı bir umut olduğundan bahseder. he işte tam o derinlerdeki umudu arıyorum. belki yanıldı üstat, hiç olmadı öyle bir umut belkide. ya da sorunun cevabı kişiseldir, kişiye göre haliyle. cevapsız da olsa yaşayacağım, bununla ilgili bir sorunum yok, soğukkanlılığıma ve ciddiyetsizliğime güveniyorum hala. neyse, beni bu dertlere koyan şu yaşama, devrin insanlarına ve ingiliz kızlarına gelsin. ak.

22 Nisan 2012 Pazar

home is home

önümde bir karanlık yol, benimle yürür müsün? zemini meçhul bir yol, yanımda yürür müsün? yabancı dil bi yere kadar, ah türkçe... hiç bir kimse anlamaz beni senin gibi, hiç bir kimse tanımaz beni senin kadar. dumandan geldi, senin gibi.