27 Ocak 2008 Pazar

Dünden bugüne

Düne santralde kahveyle başladım. Eş dost, önceki gecenin dedikodusu, değerlendirmesi ve bir de tanıştırmacalar. Ardından iş; bolca prodüksiyon epeyce yurtdışı katılım. Hihayet Taksim ve akşam yemeği. Önce Araf'ta bir bira eşliğinde hem iş hem muhabbet. Bu arada festival programıyla ilgili kesinleşen ilk etkinliğin kapanış partisi olması tam gepgençlik. Nihayet Sulukule Dayanışma Gecesi'ne geçtik. Vur patlasın çal oynasın bir Sulukule gecesi bekliyorduk. Ancak geceye gelenler Fransız enteli abiler ablalar olunca ortalıkta şarap kadehleri ve kemik çerçeveli gözlüklü beyler bayanlardan başka sadece bizim ekip vardı. Saat ilerledikçe kalabalıklaştı mekan, dans etmek için yer kavgaları başladı. Allahtan "pardon" var, mekandakiler anlaşabildi bu kelime aracılığıyla, neyse.

Fazla uzatmadan evime döndüm. Ev halkı bir kaç film almış, duruma da uygun olsun diye Hitler'in son zamanlarını aktaran "Çöküş" isimli filmi izlemeye karar verdik. Arada O'na "gel artık" dedim, cevap vermedi. Ne olur ne olmaz, çarşafları değiştirip duşumu aldım. Zaten yapacaktım ya olsun daha bir özendim koltuk altlarımı yıkarken. Filme başlamadan son hazırlık olarak bir tabağa ekmek, domates ve peynir doğradım. Bir mavi bardakta şarap. İlk onbeş dakikadan sonrasında dalmışım. Rüyamda O'nu gördüm. Saçlarını kısa, belki iki parmak kestirmiş. Beyaza yakın sarı desem rengine.. Kulaklarında mor küpeler, gözlerinde mor bir makyaj. Ne yaptın kız kendine dedim gülümseyerek ve sarıldım. Dört aydır kumbaraya attığım okşamaların ve öpücüklerin bir kısmını harcadığımı hatırlıyorum. En güzel yerinde uyandım. Keyfim kaçtı, bu nedenle odamdaki yumuşatıcı kokulu yatağıma gitmedim galiba. Koltukta devam ettim uykuma. Pazar kahvaltımı hazırladım kalkınca. Yine domates, peynir ve farklı olarak yumurta ve biraz ateş yardımıyla vasat bir omlet. Bir de ne zamandır gözüme kestirdiğim sosisleri Halil sosuyla pişirdim. Sener'i uyandırmayı da hesaba katınca kahvaltı vaktinin gecikmesi anlaşılırdı, seviyorum Sener'le uyanma müzakerelerini.

Neticede yine santral, yine festival. Kimse yok ortalıkta, tek gürültü radyodan çalan müzik. Melankolimi işe dönüştürmek zorundayım bir kez daha. Amına koyayım.

25 Ocak 2008 Cuma

Düşüşe geçiş yok, kaldığımız yerden devam. Heyytt ulenn. Çal sabahlar olmasın Osman Aga.

24 Ocak 2008 Perşembe

Bir bilsem nasıl birşey olduğunu. Yazabilsem yazasım, anlatabilsem anlatasım var. Neyi dinleyip efkarlanacağımı bilemedim. Kimin sesiyle kendimi avutayım, kimin sözüyle..


Ne yaşıyorum, kimin yaşamı..Nedir ayakta tutan beni, nedir bu gece tek başıma hissettiren...

Yaşasın beyazlar içindeki Müslüm Gürses. Üstüne gidiyorum, üstüme geliyor ben gittikçe. Birbirimize mi giriyoruz yoksa güç gösterisi mi olan biten. Ne oluyor lan..


Noktalama işaretleriyle anlaşmaktan öteye geçip bağırmak istiyorum. Kime ama. Kim ulan benim düşmanım.

21 Ocak 2008 Pazartesi

Bir Günlük Öykü

Yine geç uyandı. Sanki sadece birkaç dakika önce gözlerini kapatmış gibi hissediyordu. Yeni bir gün, yeni bir iş günü daha doğrusu. "Kalkmak gerek" dedi kendi kendine.


Öykü 26 yaşında, tanıyanların ortalama ateşli-işveli-balık etli bir Bursa güzelinden daha fazla ya da az güzel olmadığı şeklinde tanımladıkları bir kadın. Aldığı işletme eğitimine bir de yüksek lisans eklemiş "yine de" her sabah erkenden kalkıp bankaya gitmekten kurtulamamıştı Öykü'ye göre.


Kendini uykuya dalmamak için mücadele ederken buldu kimbilir kaçıncı defa. Çok sıkıldığını farketti bu durumdan ve bir anlaşma önerdi uykuya devam edilmesi ve kalkıp bir an önce işe gidilmesi gerektiğini düşünen iki Öykü'ye.


- "Ben kalkıyorum, siz ne haliniz varsa görün" dedi ve hızlıca kalktı yataktan. Tokası yine koyduğu yerden düşmüştü ama canını sıkmadı bu durum. Egzersiz yapmak için daha iyi bir fırsat olmaz diye düşünerek eğildi ve kalem tokasını düştüğü yerden aldı. Banyoya gitmeden önce aynada kendine baktı ve özellikle gözleriyle ilgilendi. Yatmadan önce yüz temizliğini atlamam gerekiyor diye düşündü. Önceki gece sevgilisinin gecenin sonuna doğru yere bakarak neredeyse hissiz bir şekilde sorduğu soru aklına geldi: "Benim ilgimi mi daha çok seviyorsun, yoksa ilginin kendisini mi?" demişti Doğan. Doğan'ı eskisi kadar sevmiyorum galiba dedi kendi kendine ve banyoya doğru ilerledi,

12 Ocak 2008 Cumartesi

12 Ocak

Yatağımda ve kendi istediğimde uyandığım bir saatte uyanmayı seviyorum. Öyle oldu bu sabah. Biraz Araf okudum. Elif Şafak galiba en az kendi kadar güzel bir roman yazmış. Okumamı önerenlere ve kitabı alıp yastığımın altına kadar taşıyanlara müteşekkerim.


Dün akşamın ve bugün yapılması gerekenlerin üzerinden geçtim biraz. Ardından birşeyler atıştırıp sabah sigaramı içmeye karar verdim. Bir yerde okumuştum, adam kadınına karşı sevgisini sabah sigarasına olan sevgisine benzetmişti. Şortla dışarı çıktım, sigara için yeterli bozuklukları bulduktan hemen sonra. Dükkana gidince aklıma geldi, bu güzel güne bir de gazete yakışırdı. Gazeteyi yazdırdım. Unutmadan, ne mevsim ne de beni görenler yadırgadı şortla dışarı çıkmamı. Yaşasın küresel ısınma.


Bu arada, malum özel günler sezonu açıldı. Bayram, yılbaşı derken. Şimdi de düğün ve doğumgünleri. Dün akşam önce Pelin'in ardından Elif'in doğumgünü buluşmalarına iştirak ettim. Pelin'e ek olarak bir geyik çıktı heybemden, Elif'e ise sadece temenni ve sevgiler. Değeri somutlaştırmak ne zor.


Bilgisayarın karşısına geçtim biraz iş güç niyetiyle. Festivale gelmek isteyen Azeri gençlerin formlarını okudum. Birinin adı İlham'dı. Özenerek dolurmuş formu, öyle ki düşündürttü beni İlham üstüne. Acaba herşeyi mi böyle ciddi yapar bu İlham, ciddiye alma konusunda ne kadar iyi acaba? Umarım gelirler ve ben sorarım, "İlham, nasılsın?" diye.


Biraz da İlham etkisiyle müzik açtım. Önce eski The Smiths sonra yeni Keane, ama illaki İngiliz. Gidip olay yerinde olmayı bir kez daha çok istedim sonbaharda. Islak ama asla çamur olmayan Londra sokaklarında yürümek ne güzel yakışır bana.


Güne Mogwai ve kuru-pilav gecesinden artan şarap ile devam etmeye karar verdim. Kendilerinin de dediği gibi; iki doğru bir yanlış eder.

Ya da bir başka deyişle:

O.

10 Ocak 2008 Perşembe

Ters-düz.


Ticarete başladım nihayet. Ondan aldığımı buna satıyorum. Biraz ekleme, biraz çıkarma, biraz paket değişikliği. Alan razı satan razı ise, sorun yokmuş.

Öğreniyorum.


Eski şarkılara sardım bu ara. Çocukluk ve delikanlılık dönemi şarkılarına. Abilerden duyduğumuz, dinlendiğimiz, dertlendiğimiz şarkılar.

Büyüdükçe eskiyorum.

3 Ocak 2008 Perşembe

Devam. Keyifle başlıyorum yazmaya. Ve sadece nefes aldığım için. Mis. Yaptığım buraya bunu yazmak olsa bile keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Kaldığımız yerden devam ediyor yaşam. Aradan sonra da güzel başladı. Bayramıydı, yılbaşısıydı ve bir de yılbaşı erteseydi epey dinlenme oldu. Güzel başladım yeniden. Karşıma da, kulağıma da, gözüme de güzel şeyler rastladı tam bu ara bir de. Tesadüf olmadığına ilişkin bir kanıtım yok bu arada.


Mücadeleye kaldığımız yerden devam ediyoruz, neyse o kavga ettiğim şey ile. Bendir büyük ihtimal ya, neyse. Çok yıpranan yenilgiyi kabul ediyor. Sonra yeniden mücadeleye hazırlanıyor. Burada önemli olan havaya erken girmemek. Sonra yeni bir mücadele istiyor. Biri mücadelenin sonucunu seviyor, kimi mücadelenin kendisini. Muharebe saflarımı azaltıyor olduğum için tasarraflu bir şekilde, gürültü patırtı yaratmıyorum.


Bu birinci posta. Ya da yeni model eposta.


Evlerinin önü boyalı direk

Yerden yere vurdun sen bizi felek.


Ustalara saygıyla.