12 Nisan 2011 Salı

chicago

Şu ahir ömrümde amerikayı da görmiş oldum. Cidden uzakmış be, uçakla 10 küsür saatte gelebildik. Dolu dolu bir hafta geride kaldı, amerikalılar en çok şehirlerini, düzenlerini ve gerçekten görülmeye değer binalarını-yapılarını gösteriyorlar. Bense en çok gözlerinin içine bakıyorum.

Kafaları farklı çalışıyor, başka türlü bir dünyaya doğup başka türlü yaşıyorlar. Her renkten insan ahenk için de olmasa da birlikte geçinip gidiyorlar. Arabadan binaya yemek tabağından kola bardağına herşeyin bu kadar büyük olduğu bir ülkede fazla sırıttığımı düşünmüyorum. Medeni cesaretimden bişey kaybetmemişim.

Dünya tahmin ettiğimden daha büyük galiba. Çini, hindistanı, rusyası, koca bir güney amerikası, asyası, avrupası. Dünya barışı planlarımı gözden geçirmeye başladım, sanıyorum kendi küçük dünyamda kendimle barışmaya çalışacağım.

Burada-chicagoda üç beş gün olsa da kalınca ufaktan şehrin kalp atışlarını duymaya başladım sanırım. Biraz akan kokan sokaklarında dolaşmış oldum biraz şehrin efsanelerini dinlemiş. Ne acılar yaşanmış bu topraklarda ne vahşetler ne rezillikler. Yukarıdan aşağıya; beyazlar, siyahlar, hispanikler ve diğerleri şeklinde sıraya sokmuşlar insanları. Altmışlı yıllarda kanun çıkartıp dönmüşler bu yanlıştan. Artık belediye otobüslerinde renk(ırk) ayrımı yapılmıyor. Bizdeki gibi sadece, yaşlı, engelli ve hamile kadınlara öncelik var.

İnsanlara ve insanlığa inancımı yitirmeye başladım biraz. Zaman zaman çok sıkıyor bu sosyal ilişkiler, kibarlıklar, ikiyüzlülükler. Kafama yatmayan işlere selam olsun diyeyim.